31 Ağustos 2007 Cuma

"SAZAN MEVSİMİ" ŞİİR KİTABINDAN CAN YÜCEL ANISINA BİR ŞİİR: "MÜLKİYELİLER LOKALİNDE BİR ANASON KONÇERTOSU!"

1995 yılıydı... Can Yücel'le, nam-ı diğer: Can Baba’yla aynı yayınevinin yani Papirüs Yayınları'nın yazarları olarak birlikte imza günlerine gitmeye başlamıştık... Biri kurt, diğeri genç, promili yüksek, mizah duygusu dolup taşan iki kalem erbabı!.. Böylece 2 yılı aşan bir süre boyunca hayatımın en maceralı, en tehlikeli, 32 kısım tekmili birden macera ve heyecanla dolu imza günleri başlamış oldu!.. 

1995’in Nisan ayındayız... Tarih: 22 Nisan 1995... Ankara’da Tüyap Kitap Fuarı’ndayız… Can Baba’yla aynı standda imza günümüz var. Papirüs Yayınları standında imza günü saati geldi çattı ama Can Baba ve yayınevinin sahibi Mustafa Aksoy ortalarda yoklar. Öğlen yemeğine giderken beni de çağırdılar ama ben içmeye öğlenden başlamamak için gitmedim, sanki neye yaradıysa!..

Can Baba’ya kitap imzalatmak için daha imza saati gelmeden sıraya dizilen genç okurlar, aralarında konuşmaya başladılar: “Baba kesin içiyordur gene, o yüzden gecikmiştir, olsun biz bekleriz, yaaa keşke şu imza gece olsaydı arkadaş!”

İmza kuyruğu uzadıkça uzuyordu ve derken yaklaşık 1.5 saat gecikmeli olarak Can Baba, kendisini taşımaya çalışan o zamanki yayıncısı Mustafa Aksoy’la gözüktü. Baba iki kişi tarafından sandalyesine oturtulur oturtulmaz, stand çalışanlarına talimat veren Can Baba, meğerse viskiyi çoktan standdaki küçük buzdolabına attırmış. İmzaya oturur oturmaz, öğlen rakısından, öğleden sonra viskisine yatay geçiş yaptı böylece. Bu arada benim içmediğimi ve kitap imzaladığımı görünce bozulup “Sende içeceksiiiiiiiin” diye gürledi o kendine has boğuk sesiyle! Emir büyük rakıdan, pardon büyük yerdendi, içmemek olmazdı!..

Başladık Can Babayla viskileri ardı ardına birer birer devirmeye. Bu arada bendeniz Can Baba’ya tercümanlık yapmaya da başladım. Spontane çeviri! Daha doğrusu “anında sallama!” Zira babanın ne dediği genellikle anlaşılmazdı, iyi ki de anlaşılmazdı! Çünkü çoğu küfürdü!.. 

Sevgilisiyle epeyce efemine, narin bir çocuk geliyor kitap imzalatmaya. Can Baba çocuğu şöyle bir süzüp, bana dönerek: “Bu çocuk bu kızı hayattaaaaa .....mez!” diyor!.. 

Kız heyecan içinde titreyerek bana soruyor: “Ne dediii, ne dediiii, Can Baba ne dediiiii?..” Şimdi nasıl dersin bu cümleyi. Ben çevir cümleyi yanmasın hesabı, biraz da mizahçı olmanın bana verdiği etkiye dayanarak şöyle çeviriyorum: “Size kitap imzalayacak ama daha adınızı bile söylemediniz, adınızı soruyor...”

Can Baba, bu cevabım üzerine bana bakıp kafasını sallıyor, gülüyor, homurdanıyor ve omzuma bir tane patlatıyor. Ardından başka bir imza kurbanı çift geliyor karşımıza. Onlara da en sunturlusundan bir küfür. Spontane çevirimiz anında hazır: “Yanınızdaki sevgiliniz mi diye sordu da Can Baba, ne diyeyim?”


O imza gününde yaklaşık 3 saat Can Babanın spontane çevirmeni olan bendeniz o gün aç karnına içtiği viskileri 10. bardaktan sonra saymadı ve Can Baba’yla o akşam Ankara’nın yazar-çizer yuvası olan Mülkiyeliler Vakfı Lokali’nde hayatının en tehlikeli rakısını içti! Masada Can Babanın yanına düşmüştüm. Viskiden rakıya yapılan bu ani geçiş bende filmi koparmak üzereyken artık kalkıp kendime bir lavabo bulayım diyordum içimden... Şimdilerde piyasadan kaybolan muzır gazeteci arkadaşımız Mert Ali Başarır ise diğer yanımda kalkmama engel oluyordu sürekli olarak. Hani eşek şakası babında! Öyle bir hale gelmiştim en sonunda sırtını duvara dayayıp yol vermeyen Mert Ali’yi de sandalyesiyle birlikte iterek lavaboya koşmaya başladım ama bu koşu çok kısa sürdü! Önümdeki birkaç basamağı görmeyince düştüm.

Gözümü açtığımda hayatımın en ilginç anlarından biriydi yaşadığım. Tepemde Can Yücel ve Aziz Nesin duruyordu. Hayatımda çok ender beyaz gömlek giyerim, o gömlek kan içindeydi şimdi. Çenemin altı düşerken bir masanın kenarına gelmiş yarılmıştı. O sırada Mülkiyeliler Lokali’nde başka bir masada oturan Aziz abiyle, Can Baba’yı başımda görünce kendi cennetime geldiğimi sanmıştım o an! O gece beni Hacettepe Hastanesine zor yetiştirdiler.

Sonra oturup şu şiiri yazdım:


"MÜLKİYELİLER LOKALİ'NDA BİR ANASON KONÇERTOSU"



Çenemin altında kaldı / Bir “Can Yücel izi”/ Rakının izindeyim o günden beri

İçerken Baba’yla aynı masada / Rakılarımız yakınlaştı birbirine


Fakat o içtiğim rakıları görmedi / Ve ben kalktığımda önümdeki hayatın basamaklarını

Düştüm / Yarıldı çenemin altı/ Boynum kan/ Başım Can duman

Bir kaldırdım ki kendini bulmuş kafamı / Tepemde bir “Büyük” Can Yücel’le

Bir “Küçük” Aziz Nesin / Bir Yücel’dim ki sorma Aziz’im

Tam cennetimi buldum derken / Hay anasonun anasına / Girdi görüş menzilime

Bir zebani garson / Ve peçetesini uzattı / Kanımın son dublesine

Sonra çenemi tutamadım da / Can havliyle bu şiiri yazdım / Masadaki hesabımıza

Herkesin bıraktığı iz / Kendi çenesine / O halde dublesiyle canıma değsin

Şerefine Can Baba / Baba Can!..


(SAZAN MEVSİMİ/ CİHAN DEMİRCİ/ 1999/ BULUT YAYINLARI)


Hiç yorum yok: