28 Ağustos 2007 Salı

İLK ŞİİR KİTABIM:
"ÇIKIŞLAR ARKA KAPIDAN"


"ÇIKIŞLAR ARKA KAPIDAN" adlı ilk kitabımı çıkartmam hiçte kolay olmadı doğrusu... Henüz 22'sindeki genç bir şair-çizer-mizah yazarı olarak herhangi bir yayınevinin kitabımı basacağına dair en ufak bir işaret ortada yokken, bu kitabı bir şekilde yayınlama mücadelesi içinde buldum kendimi. Bunda 12 Eylül darbesi sonrasında üzerimizde oluşan baskının etkisi de vardı açıkçası... Hiciv ağırlıklı toplumsal-sosyal ve siyasal eleştiri taşıyan şiirlerimi biraraya getirip bir kitap dosyası hazırladım. Kitabı kendi imkanlarımla bastıracaktım. O dönemler Güldürü Üretim Merkezi'nde Türk Mizahının Aziz Nesin, Haldun Taner, Ümit Yaşar Oğuzcan, Sadık Şendil, Altan Erbulak gibi çok ama çok önemli ustalarıyla çalışıyor olmam da bana epeyce gaz verdi sanırım. Fakat ülkede ciddi bir sıkıyönetim ortamı vardı 1985'te... Hele hele böyle taşlama ağırlıklı şiirleri yayınlamak pek de kolay değildi. Sonuçta Eminönü'nde o dönemler babamın oyuncak imalatıyla uğraştığı hanın içinde bulunan bir matbaanın kapısını çaldım. Elimde son derece kısıtlı bir para vardı ama kitabımı epeyce çok sayıda bastırmak istiyordum, neden böyle istiyordum, doğrusu hala anlamış değilim... O güne dek sadece düğün davetiyesi, sünnet davetiyesi basmış, tipo bir matbaada matbaacı hayatının ilkini yaşayarak kitabımın içini basmayı başardı. Kapak baskısını Cağaloğlu'nda başka bir matbaada yaptığım kitabın iç dizgisini de Saraçhane'de bir dizgicide yaptırdım. Arka kapak dizgisini gene Cağaloğlu'nda hallettim. Ön kapağa girecek resmi bizzat ben çizdim. Arka kapağa girecek fotoğraf için Harbiye'de özel olarak bir fotoğraf stüdyosuna gittim... Kitabın ciltlenmesi işini de o dönemler defter imalatçılığı yapan babamın arkadaşı Hüseyin Kılıçkan amcanın yardımlarıyla yaptım. Yani anlayacağınız her şeyi benim çabam ve mücadelemle oluşan bir kitabı 1985 yılının Mart ayında yayınlamayı başardım...Tam 35 paket kitabı babamın arabasıyla Erenköy'deki evimize güçlükle taşıdık... Onca kitabı tahmin edeceğiniz gibi ne odam aldı, ne de evimizin salonu... Evin her köşesi benim kitap paketleriyle doluydu artık... Her pakette 100 kitaptan toplam 3500 kitap bastırmıştım. Aslında 2500 olacaktı ama n'olduysa olmuş, gaza gelmiş, en büyük şairlerin bile asla bastırmayacağı sayıda şiir kitabı bastırmıştım... O zamanlar baskı sayısı şiir kitaplarında 2000'i geçmezdi. Bugün yani 2007'de 500'e kadar düştüğünü biliyorum... Kitaplar o kadar çoktu ki, karşı komşumuz Sezer abla epeyce yakınımız olduğu için, ondan rica edip kitapların bir kısmını onun boş duran odasına koyduk. Kitap gerekli oldukça komşunun kapısını çalıp, ordan kitap alan biri oldum anlayacağınız... İlginçlikler ve cinslikler hiç bırakmadı ki hayatta yakamı...

Tabii unuttuğum bir şey vardı... 3500 adet kitap bastırmıştım ama bu kitapları nasıl dağıtacaktım?.. Cağaloğlu yokuşunda bulunan dağıtım şirketlerinin kapısını bir bir çaldığımda hep aynı yanıtı aldım: "Sıkıyönetim var, şahsi basılmış bir kitabı alamayız..." Evet 1985'te sıkıyönetim vardı ve İstanbul'da her şey çok sıkıydı, kendi cebimden borç-harç bastırdığım bu kitabı kitabevlerinin almaması üzerine çalıştığım gazeteye ilan vererek okurlara posta pulu karşılığında yollamaya başladım... Üstelik 1985 yılı 12 Eylül'cü zihniyet tarafından "GENÇLİK YILI" ilan edilmişti. Ama 1985'te gençlerden çok yaşlı beyinler, gene onlar adına birşeyler yapıyorlardı. Yani palavradan bir "Gençlik Yılı"ydı... Ben de kitabımın girişinde bu yılı protesto edip, ambleminin üstüne çarpı işareti atmıştım. Bu bile sorun yarattı o zaman...

Kitabımı tanıtan ilan o zamanlar çalıştığım gazete olan Güneş'te bir kaç kez çıkınca epeyce mektup geldi. İçleri pul dolu mektuplar... Fakat bu pulların bir kısmı ya yırtık, ya da başka bir mektuptan koparılmış filandı. Ben gene de yolladım kitapları... Elime geçen pulları toplayıp Sirkeci'deki Büyük Postane'ye gitmeye başladım sıkça. Artık postanede beni tanımışlardı. Yakın zamanlara kadar evimin içinde bu pullardan bulduklarım oluyordu. Aradan geçen yıllar içinde Türk parası da pul olduğu için elimde kalan pullar hiçbir işime yaramadı!...

Kitabın Güneş gazetesinde çıkan ilanlarından bir tanesinin siyah-beyaz hali...(1985)


Evet "ÇIKIŞLAR ARKA KAPIDAN" adlı bu ilk kitabımın çıkış serüveni ve sonrasında yaşadıklarım bitecek gibi değil... Bu kitaptan hala sağda solda bir kaç paket kalmış olabilir... Tam 10 yıl kadar sonra bu kitabın önce ikinci baskısını, 1 yıl sonrasında da üçüncü baskısını yapabilmiş olmak bana yıllar sonra, geç de olsa bir mutluluk tattırmıştı. En son 1995 yılında 3. basımı yapılan "Çıkışlar Arka Kapıdan" benim için çok özel bir kitap... İlk heyecan, ilk serüven o...Bu yüzden benim için çok ayrı bir yeri var...Şimdi size bu kitapla ilgili olarak yaşadığım iki ayrı olayı da anlatmak istiyorum...

OYNANAMAYAN TEK KİŞİLİK OYUNUM!

"Çıkışlar Arka Kapıdan" adlı kitabım aynı yıl içinde ikinci bir talihsizlik daha yaşadı. “1985 Gençlik Yılı” henüz sürüyordu. Yaz başlarıydı... 1981 yılında tiyatro salonunda sergi açtığım sırada tanıştığım Enis Fosforoğlu şiir kitabımı okumuş ve çok beğenmişti. Bir gün beni aradı ve bana; “Bu kitabı tek kişilik oyun haline getirebilir misin?” teklifini getirdi. Bu teklif çok hoşuma gitmişti doğrusu... Henüz 22 yaşındaydım ve o yaşta ilk oyunum oynanacaktı... Hem de şu malum “Gençlik Yılı”na ekstra bir tepki fırsatı daha bulacaktım... 1985’in yaz aylarında dünya ile ilişkimi kesip eve kapandım ve kitaptaki şiirlerden yararlanarak tek kişilik, iki perdelik bir oyun yazdım.

Artık gazetelerde oyunla ilgili haberler çıkmaya başlamıştı. Bıyıkları yeni terleyen genç bir şair-yazar olarak heyecanım giderek artıyordu. Gazetelerde çıkan yazılarda: "Türk tiyatrosu genç bir oyun yazarı mı kazanıyor" soruları filan soruluyordu... Fakat o da ne? Bir süre sonra Cumhuriyet gazetesinin en arka sayfasında benim tüm hayalerimi çökerten küçük bir haber daha çıktı: “Enis Fosforoğlu tiyatro salonunun kirasını aylardır ödeyemediği için tiyatro salonuna haciz geldi!..” Bizim oyun da böylece sahnedeki yerini değil, gerçekleşmeyen projeler rafındaki yerini aldı!..

Bu haber öncesinde hızını alamayıp ikinci bir oyunun taslak çalışmalarına bile başlayan bendeniz bu moralsizlikle derhal kontak, pardon yani kalem kapattım kısa bir süre. Velhasılı şu meşum “Gençlik Yılı” elimden ucuz kurtulmuştu. Oyunu yazlık bir sinemada oynamak isteyen Enis Fosforoğlu'na bana tiyatro salonuyla ilgili gerçekleri söylemediği için öylesine kızmıştım ki, o dönemde benim oyunumu göstererek devlet yardımı da alan Enis bey, bu oyunu yazlık sinemalarda oynayacağını söylemesine rağmen, bu durumu kabul etmeyip, oyunumu geri çektim... Ondan sonra da bazı başka tiyatrocuların yanlışlarını yaşayarak oyun yazarlığından hep uzak durdum...

YAYINLANMAYAN GAZETE İLANI!

"Çıkışlar Arka Kapıdan" adlı kitabımı dağıtıma veremeyince, sadece çalıştığım Güneş gazetesinde ilan çıkartmak bana yetmemişti. Dile kolay iki ayrı evde toplam 35 paket kitap vardı.. O yüzden, gene kendi imkanlarımla, oturup Cumhuriyet gazetesine, dikkat çekici, ilginç sayılabilecek bir ilan vermeye karar verdim.

Yılın son günü, yani 31 Aralık 1985 tarihinde yayınlanması için Cumhuriyet gazetesine aşağıda okuyacağınız ilanı götürdüm. İlanın üstünde vesikalık bir fotoğrafımda vardı ve altında şu satırlar yer almaktaydı:




Yukarda gördüğünüz bu masum ilan Cumhuriyet gazetesinde o zaman olay oldu!.. İkinci sayfada yayınlanacaktı. İlanın yayınlanacağı tarihten birkaç gün önce gazeteye gittim. Bizim ilan, ilan müdürüne kadar gitmiş ve en sonunda o vakitler gazetenin müessese müdürü olan Emine Uşaklıgil tarafından Gençlik Yılı’na hakaret edildiği gerekçesiyle basılması sakıncalı bulunmuştu... Evet, Cumhuriyet gazetesi gibi bir gazete ilanımı basmayarak bana geri vermişti. Bu benim Cumhuriyet gazetesiyle ilgili ilk büyük hayal kırıklığımdır, bu hayal kırıklıklarım bugün de fazlasıyla sürmektedir ne yazık ki...

Tüm bu yaşananların da etkisiyle olsa gerek ikinci kitabım olan “GEYİK MUHABBETLERİ”ni bir yayınevine vermeye aradan 5 yıl geçtikten sonra ancak 1990 yılında cesaret edebildim. Bana büyük manevi desteği olan Tarık Dursun K. ağabeyin editörlüğündeki Güneş Yayınları’ndan piyasaya çıkan “Geyik Muhabbetleri” o yıl aylarca en çok satan kitapların tepesinde gezindi ve bugüne dek 50 bini aşan bir satışa ulaştı...

Benim “Geyik Muhabbetleri” dizisinde çıkan 3 kitabımda da, sonraki kitaplarımda da pek çok "şiir" gizlidir aslında... Dikkatli okurlarım da bunun farkındadır. Zamanında şiirle ilgili yaşadığım talihsizliklerden ötürü sanırım şairliğimi giderek mizahçılığımın içine aldım ve gizleme ihtiyacı hissettim. Bu durumu benden önceki mizah ustaları da yaşamışlar aslında. Nedense bu ülkenin edebiyat camiası, mizahçının şiir yazmasını dikkate pek almamış yeterince önemsememiştir. Tüm bunların etkisiyle ben de, aslında şiir olarak da yazdığım bir yazı formunu düzyazıya çevirerek okura vermeye başladım sonraki kitaplarımda... Bu anlamda giderek gizli bir şair, ama açık mı açık bir mizahçı olmak belki de daha çok hoşuma gitti, çünkü insanlara bu şekilde daha kolay ulaşma olanağı buldum, bilemiyorum...


Hiç yorum yok: