24 Kasım 2007 Cumartesi

KULAK VERİN BU ŞİİRE

Bugüne dek hep
Kulağımı çektiniz
Öğretmenim

Bugün mezun oluyorum
Hiç olmazsa bugün
Birlikte bir fotoğraf çekilelim


(24 Kasım Öğretmenler Günü anısına olsun!.. 2008 yılı başlarında İkarus Yayınlarından çıkacak çocukça şiirler kitabım: "ŞİİR GÖZLÜ ÇOCUK"tan alınmıştır...



7 Eylül 2007 Cuma

KİTAPLARIN İÇİNE
GİZLENMİŞ ŞİİRLER-1



Daha önce de bahsettiğim gibi, bugüne dek yayınladığım iki şiir kitabımın dışında kısalı-uzunlu mizah yazılarına, özdeyiş tarzı esprilere yer verdiğim pek çok kitabımın içinde gizlenmiş şiirlerim vardır.. Bu şiirleri oralara özellikle gizledim... Bunları "şiir" olarak ortaya çıkarıp yazsam belki bu kadar 12'den vuramayacaktı okuru... Onları bu kitaplarda, şiir formundan alıp başka bir formun içinde form tutmalarını sağladım!!! Kısa ve vurucu özdeyişlerin, karşlıklı monologların (!) duvar yazısı tarzı cümlelerin, gag'lerin, sloganımsı esprilerin arasına özenle gizlenmiş bu minik şiirlerden "ŞİİRZOFREN"de örnekler sunmak istiyorum şimdi sizlere...


İlk önce "GEYİK MUHABBETLERİ" adlı (ilk basım:1990) bugüne dek en fazla basılmış (24 kez) kitabımın içine gizlenmiş bazı şiir örnekleri... Bu okuyacağınız gizli şirler 1986-1990 arasında yazılmıştır, bunu da belirtmiş olalım...

GENÇTİM...
GÜZELDİM...
Elimde güzel ikili vardı
Sonra bir güzel onlu geldi
Derken bir vale...
Bir Kız...
Onyedi bardak çay...
İki paket sigara...
Ve derken
PAPAZI BULDUM!..

BUGÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN?..
- Ezogelin çorba...
- İzmir köfte...
- Patlıcan oturtma..
- Kemalpaşa tatlısı...

DİKTATÖR
Günün birinde
Bir cümle kurdu
O da
DEVRİK!

Ey stres-i İstanbul şehri
Ey suları akmaz musluklar
Sabahları dallarda öten kornalar
Bilinçaltımda oturan ‘patates-sovan’

Ey benim kazıları nörotik sokağım
Ey benim hatları düşmez-kalkmaz telefonum

Varsın “Gülüm benim” bas bas bağırsın
Bedenle ruh bir olsun kırmızı otobüslerde
Aman greyderler eksilmesin başımızdan
Şöyle günübirlik mani-depresif yaşayalım!

Onların SİTİ’leri varsa
Bizim de SİTİ-RES’li şehirlerimiz var!..

Önce
DE gitti
Sonra RASİ
Bize MOK kaldı
DE-MOK-RASİ

Vestiyere bıraktı
Erkekliğini...
Vestiyer ki
TRAVESTİYER!

Açılan çeyiz sandığı
Sekiz yüz on beş
Geçerli damat sayısı
Üç yüz yetmiş yedi
Evde kalan kız sayısı
Dört yüz otuz sekiz
Sistem
Görücü usulü
Evlilikler
Geçersiz!

Arabada Taunus
Minibüste Magirus
Otobüste
FORTÇUYUZ!..

DO burada...
RE burada...
Mİ burada...
FA...
FA fahişe oldu!

Çayda radyasyon...
Denizde amonyak...
Havada is...
Çevrede atık...
Sahilde varil...
Sularda çamur...
Gemide zehir...
Eeeee sevgilim,
Sen de bir şey yok ya?..

Eeeeey
Geçen gün
Yediğimiz yemeğin ruhu
Geldinse
Üç tabak daha koy!..

Terliğimin tekini kaybetmişim
kafayı çektim
şimdi çift görüyorum!..

Telefona jeton...
Otobüse bilet...
Şişelere mandal...
Eskilere leğen...
Bebelere balon...
Yaşlılara yer...
Çorbaya limon...
Sana da ben
Sana da ben
Lâzımım Leyla!..

GODOT’yu beklerken
GODOŞ geldi!..

ParaNOYAK SİTESİ’nden
Hiç peşinatsız kefilsiz
Psikopat daireler
Şizofren taksitlerle...

Bu kadar yıl didindik
Bu kadar yıl çabaladık
Elle tutulur
Bir işediğimiz var!..


Bir elimde somun
Bir elimde tornavida
Üstüm yağlı
Üstüm tulum
Doktora gidip
Çocukluğumu aldırdım!

Bizimkisi
Kutuda demokrasi
Serin yerde
Muhafaza ediniz!

Alaska, frigo suskun...
Patlamış mısır üzgün...
Cipsin canı sıkkın...
Kırmızı kumaşları solmuş
Koltuklar yapayalnız...
Makinistin sesi çıkmıyor...
Yer göstericinin feneri sönmüş...
Biletleri yırtan adam ağlamaklı...
Gişedeki kadının gözleri dolu...
Sinemayı...
Sinemayı aldılar bugün...
Aldılar da
Korsan VCD’lere koydular!..

(Bu şiir ilk yazılışında VCD yerinde VHS vardı!)

Topraktan bir TARİKATA GİRDİK!
Üç molla bir salon...
Her an sıcak ve okunmuş su...
Duvardan duvara muska...
Gömme banyoda göbeğe yazı yazma imkanı...
ÇOK ŞÜKÜR ŞERİATLANIP
GİDİYORUZ İŞTE!



Sevgilim
Nisan yağmuru değil bu yağan
resmen asit yağıyor gökten
Sülfürik asit...
Nitrik asit...
Bende gastrit...
sende sistit...
Sinirler monoksit...
Aşkımızsa artık karbondioksit...
Peşin fiyatına yaşadığımız hayatta
bu ödediğimiz ilk ve son TAKSİT!

YÜCE TÜRK MİLLETİ SADECE
BUGÜNÜ YAŞIYOR!..
Yarına Allah KERİM
Yarına KERİM bakıyor
Bir de bakmışsınız, yarın başımızda
Bu kez de
KERİM PAŞA!
Benim adım KERİM,
Ben bu halkı SEVERİM!

DİKTATÖR...
DİKTATÖRE
DİKTA TÖRE
TÖRELER TÖRELER
YIKILSIN DİKTATÖRLER!..

Gece piyasa ekonomisi kokuyordu...
Beşbin üçyüz ondört kadın daha konvertibilite
Delikanlı fena halde konjoktürel abazan
Kadının maliyet eğrisi acayip
Konsolide bütçe görüşmeleri başladı...
Gecenin günlük kuru yüksek
Gece spekülasyonlara gebe...
Delikanlı maksimum nakit
Kadın ille de katma değer
Delikanlının Marshall-Mastür planı tutmuyor
Kadın menkul kıymetlerini tekrar gösterdi...
“Bu ne mevduat anam” dedi delikanlı
Delikanlı Merkez bankasını zorluyor
Lakin kadın yıllık endekslerin üstünde...
Delikanlı hem mükellef, hem abazan
Ve derken nihai mallar da ortada...
Delikanlı milli gelirden aldığı payı unuttu
Birim fiyatta uzlaştılar
Her şey mevzuata uygundu
Kadın gecenin içinde sırdaş hesap oldu...
Siz sabah iktisadi açıdan uyandığınızda
Hepimizin hissesi vardı o gecede!..

Ve malzemeden
Çaldığı için
Tüm müteahhitler
Gece çöktü şehre...
BİZİM DÜNYAMIZ DÜZDÜR
Ürüyoruz...
Ölüyoruz...
Üzülüyoruz...
DÜZ...ÜLÜYORUZ!..
Ben ki
Selim Han’ların
Mehmet Han’ların
Osman Han’ların torunuyum...
Ne işim var Eminönü’nde bir handa
Bir Bodrum katında
13 yaşında
Asgari ücretle...
Soyum sopum
Şanlı ecdadım
Hanlarım hanlarım...
Abi beeee...
Daha hamam yüzü bile görmedim
Ben bu hayattan
NE ANLARIM!..
Pencere kızıydı...
Mahallenin çocukları camı kırdılar...
Camı değiştirmeye gelen camcı genç
Pencere kızının da hayatını değiştirdi...

... YILLAR GEÇTİ
Şimdi yağmur yağıyor
Pencere kızının kızları
Camdan bakıyor...

Ve derken pencere kızı ilk kez balkona çıktı...
Müteahhit malzemeden çaldığı için balkon çöktü...
Pencere kızı sizlere ömür...
Balkonu tamire gelen genç usta
Pencere kızının kızlarının hayatını değiştirdi!..
DEVAM EDECEK!..
Şu anda çıktık STOP...
Burası Zıvana STOP!..
Senin elin güzel
Sende DEVLET var
Bende MİLLET...
Sen bitmişsin elden
Ben gitmişim ELDEN!
Bir baktım ki
Her şey boş
Boş hamal oldum!
YAŞAMAK
Sadece nefes alıp vermek...
YAŞAMAK
Sadece nefes darlığı çekmek...
YAŞAMAK
Sadece nefes nefese...
Cop altında...
Top üstünde...
Kahve köşesinde...
Egzos dumanında...
YAŞAMAK
Pencere önünde saksı niyetine..
YAŞAMAK dediğin
Bizde sadece küçük bir KAÇAMAK!
Bu ne biçim iştir
Ülkemizde yıllardır
Ekmekler HAMUR
Başbakanlar PİŞKİNDİR!
GEYİK SONU MUHABBETİ

Toplum kazma-polit
Şehirler kazma-politan
Muhabbetler geyiktir şimdi...

Dostluklar geyiktir
Mutluluklar yapay
İlişkiler kokarca...

Düzen düzmece
Musluklar tepkisiz
Yaşam kesmece...

Dünyada örneği olmayan
Bu haraşo ülke
Babamızın boş laf üretme çiftliği değil mi

BİZ TÜRKLER
GİTTİĞİMİZ YERE KADAR GİDERİZ!

30 Ağustos 2007 Perşembe


KOVA ŞİİR


Su dökmeyin sakın
Giderken arkamdan
Sular da gidecek zaten
Benim arkamdan


Cihan Demirci
(9-8-2007 Moda)

EYLÜL İZİ


Bir konsey kondu pencereme
Yüzümde beş generalin şaplağı
Hakiydi hakim renk ömrüme
Postalcı kapıyı üç kez çaldı
Evrenim daraldı o günden beri
Her Eylül onikiden vurur
Darbe yemiş yüreğimi



Cihan Demirci (2005)


2 TEMMUZ 1993

 
Bir otelin önünde gördüm sizi
Kapkaraydı, ateşten başka ışık görmemiş yüzleriniz
Ağzınızdan yüzlerce yıllık salyalar akıyordu
Ellerinizde belediyeden size armağan kaldırım taşları
Parça parça ettiniz önce bütün camları
Ve onlarca asker, yitik yüzlerle sizi seyrediyordu
Azdıkça azıp, kudurdukça kudurdunuz
Bağnazlığın, yobazlığın doruklarındaydınız
Kustuğunuz kinden alev aldı insanlık
Benzin dökerek ateşe verdiniz
Mağara devrinden kalma çığlıklarınızla
Yaktınız, yıktınız, yok ettiniz
Bir otel dolusu aydınlık insanı
Kan bürümüştü dinbaz gözlerinizi
Yaktıkça, yok ettikçe alkışlara boğuldunuz
Çevrenizi saran katliam kardeşlerinizce
Ve onlarca asker, yitik yüzlerle sizi seyrediyordu
Sadece askerler mi?
Koskoca bir ülke seyretti sizi o gün
O gün, bugündür bu ülke
Sizi o gün seyredenlerin ülkesi değildir


Cihan DEMİRCİ (2003)






SERA ETKİLİ ŞİİR

Ey Sera
Sana ısındım sanma sakın
Bizimkisi küresel ısınma
Sera etkisindeyiz

Ormanlarını yaktıkça
Ateşi çıktı yaşlı dünyamızın
Buzullar eriyor sıcaklığımızdan
Sular yükseldikçe yükseliyor
Altında kaldı insanlığımız
Yükselen suların aşağılık yaratıklarıyız

Feri gitti atmosferimizin
İzinler kaldırıldı alarm günlerindeyiz
Zararlı gaz verdik hep çevremize
Yok ettik örtüyü, börtüyü, böceği
Yok ettik gündüzle geceyi
Yok ettik mevsimler arası farkları
Yok ettik ağaçları, kuşları, doğal parkları

Dünya pis pis bize bakıyor bize
Git diyor insanoğlu
Git başımdan
Git ve gittiğin yerde artık bit
O kadar aymaz ve pişkin ki sıcaklığımız
Gaz çıkarıp duymazlıktan geliyoruz

Son kez haykırıyor elindeki megafonla dünya:
“Ey insanoğlu al gazını da,
hangi gezegene gidersen
karbondioksittir git!”
Cihan Demirci
Aralık 2004 Kadıköy
KIZ SESSİZLİĞİ


Uzun ve derin bir sessizlik oldu
Çatlamış toprakların
Nasır tutmuş coğrafyasında
Belli ki mevsim kız mevsimiydi
Çığlıkları içinde saklı
Bir kız çocuk doğdu gene sessizce
Kız sessizliği çöktü
Erkek yutmuş ahalinin üstüne

Erkek adam gürültüyle gelir
Kız çocuk sessiz sedasız

Bizde adettendir
Gürültüyle erkek olunur
Sessizce kız

Ne fark eder
Böyle gelmiş, böyle gitmektedir töremiz
Ömürler ayrımsız bir törpüdür
Çatlak toprakların üstünde
Huysuzlanır durmaz bu atlar
Sesli de gelse, sessiz de
Cins ayrımı yapmaz
Hep gürültüye gider burda hayatlar



Cihan Demirci
Temmuz 2004 Erenköy








İYİ ANNELER DE
ERKEN Mİ ÖLÜR?

“20 Haziran 2004’te Alzheimer’dan kaybettiğim
sevgili annemin anısına...”


Bir Babalar Günü’nde kaybettim ben
Hoyrat zamanların hüznüne yenik düşüp de
Derin acıların dere yatağına sıkışıp kalan
Belleğini kaybetmiş canım annemi

Bir Babalar Günü’nde
Ağlamaklı babam verdi bu acı haberi

Bir Babalar Günü’nde
Hüznümden düşen bin parça
Annesizlikse yurdumdan vurdu beni

Benim de belleğime o an bir şeyler oldu
Üstelik babam da varken henüz
Sanki oracıkta öylece
Kalakaldım
Öksüz


Cihan Demirci
20-22 Haziran 2004 Erenköy

AKŞAM ŞİİRİ

Akşam şiiri bunlar
Yitik zamanlar yürek yakıyor
Haseki’de bir mahalleye koşuyor
Tahta at başıyla dört nala çocukluğum
Ağaç tepelerinde erik olduğum

Henüz hayattan değil
Arkadaşlarımdan saklandığım
Bir neşeli saklambaç paketi açılmamış ömrüm

Akşam şiiri bunlar
Aksaray’daki ilkokulumun bahçesinde teneffüs zili çalıyor
Karşı sınıftan bir kızın yanağına konuyor ilk ürkek öpücüğüm

Komşuya gitmiş gene annemler
Mahallede birbirini tanımayanın sobe yaptığı
Sobaların sıkça tüttüğü
Çocukların miskette birbirini üttüğü yıllar
Tom Miks’in Suzi’sine aşığım bir yandan
Arzu Okay’a da gönlümden ne düşerse

Bazı sinemaların önünde iki film birden yazıyor
Bazıları daha da ileri gidiyor
Üç film birden

Ben de modaya uyup
Mahalledeki çocuklara
Dedemlerim bahçesinde
Bir Lorel-Hardi filmi oynuyorum, bir Şarlo
Onlar güldükçe ben daha da çocuk oluyorum

Mahalle maçında aşağı mahalleye üç gol birden atıyorum
Şişko Memet üstüme düşüyor sevinçten
Derken yoldan geçen bir akşam simitçisinin üzerine düşüyorum
Tüm simitler üzerime düşüyor
Üzerime düşen simitleri birer birer alıyoruz biz çocuklar
Can simidi gibiyiz sokak simitçilerinin
Simitçinin yüzü gülüyor
Topumuza öyle bir vuruyor ki
Top gidip bir evin camını kırıyor
Maçımız oracıkta bitiyor
Ellerimizdeki simitlerle
Az önce yendiğimiz aşağı mahalleye kaçıyoruz hep birlikte
Biz kaçıyoruz, simitçi bağırıyor:
“Akşam simidi bunlaaaaaaar”



Oysa ki yıllar sonra anlıyorum ki
Akşam simidi değil
Akşam şiiri bunlar
Üzerimde çocukluğumdan kalma susamlar
Ne zaman bir mahalle maçı görsem
Akşam simitçisi arıyor gözlerim

Topumuzu kesecek kızgın adamlar hâlâ mevcut
Bu şehrin tüm mahallelerinde
Hem de çok daha kızgın, çok daha öfkeli
Aradan geçen onca yıl içinde
Üstelik bu adamlar artık komşumuz da değil

Simit saraylarında yaşıyor şimdilerde halkım
Akşam simidi artık başka bir akşam
Akşam şiiri bunlar
Simit saraylarında oturacak yeri olmayan

Bir sokak simitçisinin tablasındadır çocukluğum
Susam susam
Ortasından koparılan
Gevrek gülüşlerle dolu, kısa pantolonlu mutluluğum

Sen bana bir daha sorsana amca
Büyüyünce ne olacaksın şeklindeki soruyu
Söyleyip de bir daha yaşayayım o mutluluğu:

“Ben büyüyünce de çocuk olucam”


Cihan Demirci
2004 Kadıköy

FESLEĞEN

Kaş’taki toprağından alıp
İstanbul’a zorla göç ettirdiğim bir fesleğen
Pencere arkasında kesilmiş yerini beğenmedi

Güneşte görüyordu üstelik
Suyunu eksik etmemiştim
Üstüne titriyordum nafile

Fesleğenim yaprak yaprak dökülmeye başladı
Her bir yaprak bir gözyaşı gibi döküldü

Cılızlaştı, kurudu
Boynunu büktü
Toprağına gömüldü

Yerini beğenmeyen bir fesleğen
Tüylerimi diken diken etti
Çünkü ben de beğenmiyordum aslında yerimi

Aynaya baktım koşarak
Dökülen yapraklarımı gördüm
Kaç bardak su içtim
O fesleğenin üstüne kimbilir



Cihan Demirci
2003 İstanbul-Kaş



İYİLER ERKEN ÖLÜYOR


İyiler erken ölüyor sevgilim
Sahi, bir kötülüğümü görmek ister misin?

İyiler erken ölüyor sevgilim
Ne kötülüğümü gördün, söyler misin?

İyiler erken ölüyor sevgilim
Sonradan olma kötüye hiçbir şey olmaz, bilirsin

İyiler erken ölüyor sevgilim
Neden böyle geciktiğimi bilmek ister misin?

İyiler erken ölüyor
Dur gitme
Hiç olmazsa ölümü gör sevgilim



Cihan Demirci
Aralık 2003 Kadıköy




"İKİ FİLM BİRDEN" ŞİİRİ...


2004 yılı sonlarına doğru yayınladığım araştırma-inceleme kitabı "ARAYA PARÇA GİREN YILLAR" bugüne dek üzerine en çok haber çıkan, en çok ses getiren kitaplarımdan biri oldu. 70'li yıllardaki Seks filmleri furyası dönemine bugüne dek pek de bakılmayan bir gözle bakan bu kitabı 19 yıla varan bir bilgi-belge-araştırma birikimi sonucunda yazmıştım. Kitabın hemen girişine 1986 yılında yazdığım, 2004'te yıllar sonra yeniden elden geçirdiğim "İKİ FİLM BİRDEN" adlı o dönemi anlatan şiirimi koydum... Bu şiir çok ilgi çekti... Kitabın 2004 Ekim'indeki yayınlanışı sonrasında CnnTürk'teki "Karalama Defteri" adlı program için, İhsan Yılmaz benimle bu filmlerin İstiklal Caddesi üzerinde zamanında oynadığı sinemaların yakınında röportaj yaparken, bu röportaj sırasında, "İKİ FİLM BİRDEN" adlı bu şiiri seslendirmiştim..."İKİ FİLM BİRDEN" şimdi ilk kez ŞİİRZOFREN'de karşınıza geliyor...



İKİ FİLM BİRDEN


İki film birden girdi hayatıma
Anadan üryanım ben
Bir biletle kesildi ömrümün ergenliği
Yer gök bir karanlık içinde
El feneriyle gelen bir adam gösterdi
Cinsel hayattaki yerimi

Arzularım birden gök perdeye düşüp okeylendi
Daha onbeşindeydim
Son arzun nedir diye sorsalar
Arzu Okay derdim de
Başka bir şey demezdim

Derken film film içinde
Behçet samanların içinde
Yok Devenin Başı, yok Öttür Kuşu
Tecavüzcüler tellal ,
Beş Tavuk Bir horoz iken
Bir Seher Şeniz vakti
Figenlerim Han sahibiydi şimdi
Çok yorgunum Hancı Figen
Şuraya kendini ser yavaş yavaş
Onca vücut görmüş gözlerim
Tüm Melekler Görgün şahidim
Gözlerimin Feri Cansel Cansel

Tavuk mu yumurtadan çıkar,
Yumurta mı tavuktan sorusu bize vız geldi
Bizim sorumuz:
Civciv mi kuştan çıkar, kuş mu civcivden’di
Birden civcivler çıkıp da basınca perdeyi
Anladık ki kuşlar da çıktı
Kuşlar kadar hürdük şimdi

Kartal Pendik
Kazım Kartal’la gittik geldik az önce
Behçet abinin arasına parça koydular
İçimiz parçalandı, yüreğimiz yandı
Gördüğümüz manzara karşısında
Dudaklara baktıkça
Dudaklarımız uçukladı

Bilmezdik ki vücutların bu denli birbirine yakın olduğunu
İki film birden görmezden önce
Bilmezdik ki öpüşmelerin bu denli yakıcı olduğunu
Elin Fransızı gibi öpmezden önce

Adı Güneşti sinemamızın
Kendisi karanlık ve izbe
Güneş görmeyen yerlerimizin sinemasıydı
Hep Ay gördük biz perdede
Gördüğümüz ay ne dolunay, ne yarımay
Gördüğümüz ay Dilber Ay’dı

Bizim için tüm memeliler Zerrin Egeliler’di
Zerrin görünümlü bir Doğan’la
Daha doğrusu Zerrin Doğan’la
Bayandan temiz pornoya girdik günün birinde
Elden düşme bir cinsellikle
Makinistler hababam şanzıman indirdi
Kimbilir o perdenin kaç bininci kilometresinde

Memeler geldi üzerimize
Memeler sallandı
Uzaklaşan ergenliğimizin ardından
Mendil niyetine

Kalçalar girdi karanlık düşlerimize
Düşlerimize sığmayan kalın kalçalar
Yatağa düştü cinselliğimiz
Anlatılamaz, ölçülemez ateşler içindeydik
Cayır cayır yanıyorduk

Adı Güneş’ti sinemamızın
Biz yazları hep o sinemada yandık
Kavrulduk, kor olduk
Kışları okulu kırıp, çok vücutlar tanıdık
Bedenden ikmalsiz geçtik
Sermet Serdengeçti, biz iki filmden geçemedik
İki film birden izlerken
Ergenden iki ömür birden yaşlandık

Mutlu cinselliklerin, özgür aşkların
doyasıya sevdaların çocukları değildik ki
Leyleklerin getirip bıraktığı bir ömrün
Türk çocuklarıydık hepimiz
O yüzden her daim
hep Mine’lerle Mutlu olduk biz...


Cihan Demirci (1986)


------------------------------------------------------------------------------------------------





SİYAH GÖSTERİR

Siyah giyiyoruz şimdilerde sıkça
Siyah giyiyoruz
Kiri göstermiyor diye avunuyoruz
Oysa siyah bizi gösteriyor





Cihan Demirci
Mayıs 2003 Erenköy


GAZİ ERKEKLER SOKAĞI

Sevdamın adı İzmir
Kordon bağım kesildiği günden beri
İmbatla havalandı yüreğim
Alsancak düştü içime
Geçmiş anlamını çoktan yitirmiş
Gazi Kadınlar sokağındayım

Geçmiş anlamların bugünündeyim
Anlam yitirmişliklerin tam orta yerinde
Yürekten yaralıyım
Günün son gazisiyim
Bugün beni pişirin

Bugün beni pişirin ve
Alsancak’ta bu gece doğacak tüm sokaklara
“Gazi Erkekler Sokağı” adını verin


Cihan Demirci
Nisan 2003 İzmir

ARAP KIZI

Sen ki
Yağmur yağmadığı
Seller akmadığı halde
Camdan bana öylece bakan
Arap Kızı

Yıktın bütün tekerleme dünyamı


Cihan Demirci
12/2/2003 Kadıköy




SOLA KOŞMA

Solak doğmuşum
Ters gelmek yetmemiş olacak ki
Üstüne bir de solak

Solundan kalkmışım bu hayata
Çoğunlukları sollayarak

Solaktım ve çocuktum
Haklarım azınlık hakları
Çocuktum ve solak
Çok uğraştı öğretmenim
Vazgeçirmek için
Solaklıktan beni
Direndim
Çocukça bir inatla

Solumu ebeledim ömrümce
Şöyle sağdan gidip de
Herhangi bir cüzdan bulamadım

Çocuktum durmadım
Koştukça koştum
Büyüdüm durmadım
Koştukça koştum

Gün geldi
Durmam gerekti
Sağa çek dediklerinde bile
Sola çekip de durdum


Cihan Demirci
7/4/2002 Kadıköy
CİHAN DEMİRCİ ŞİİRLERİNDEN...
Cihan Demirci, şu annesinin iki elinden tuttuğu çocuk...Yanında da abisi... (1964)



NE KADARI?

Hiç sordun mu
Bir gün olsun kendine
Ne kadarı sensin
Bu insanın


1/1/2001 Köyceğiz
ZAMANOFOBİ

Dar zamanlar çağındayız
Vakitsiz öten ömürlerin horozuyuz sanki
Zamanlarımız zamansız
Anlarımız ansız

Boş vakitlerin bağrındayız
Vakt-i kerahat gelmiş bizi bulamamış

Biteviye anların zaman aleviyiz

Öldürülmüş saatlerin seri katili gibiyiz
Yerlere saçılmış
Boş yelkovanların
Akrep sokmuş beyhude zamanların
Aleyhimize şahitlik yapacak dakikaların esiriyiz

Zamansız geliyoruz hayli zamandır
Zamansız gidiyoruz durmaksızın
Soluk almaya bir hayat istasyonumuz yok
Zamana ömür uyduruyoruz haute-cauture(!)
Ölüm; en ünlü reklam yıldızımız şimdi

Ölüm arasına ömürler alıyoruz

Dar zamanların daralmış insancıklarıyız
Yürek genişliğine artık tüm yatırımlarımız

Genişleyen yüreklerimizin içinde
Cılız bir yıldız gibi
Işıksız

Kayboluyoruz

Üstelik daha oynanmadan
Nice kayıp zamanlarımız


Kadıköy-Moda Mayıs 2001
F TİPİ ŞİİR

Benim için iftar vakti hiç olmadı
Ölüm oruçlarının coğrafyasında


2001 İstanbul
ŞİİR GÖZÜ

Yaşımdan genç göstersem ne yazar
Gözlerimin yaşı benden büyüktür


Kasım 2001 Erenköy
YASTIK ALTI ŞİİRİ

Yastık altında duran paraların
Ekonomiye kazandırılması gerek dedi
Dün gece televizyonda ekonomistin biri

Evinde bir yatak, bir televizyon bir de yastık olan
Hayatın altında kalmış bir adam
Yastığına baktı uzun uzun
Yastığına baktı şaşkın mı şaşkın
Lakin altına bakmaya gerek görmedi
Yastığa dokunamadı bile, öylece durdu
Tek bir yastığı vardı altı olan
Onun da altını kirletmiş olmasından korkuyordu


Mart 2002 Kadıköy
YALNIZLIĞIMIN SON HALİ

Öyle bir hâl aldı ki
Yalnızlığım
Geceleri geç vakit
Bazen sabaha karşı
Yolculuklardan eve döndüğümde
Öyle hemen
Öldürmüyorum artık
Mutfakta ışığı yakınca
Kaçışan böcekleri



25/6/2002
(Kamil Koç’ta-Ankara dönüşü)
KISA ÇÖP

Şimdiki aşklar
Kısa çöp

Aşık olduğunu zannedip
Yürekleniyorsun
Aslında hep aşklarken
Aslında hep başlarken bitiriyorsun

Uzun çöpü
Aşkın çöplüğüne götürdüler çoktan

Sen ömrün boyu
Hep kısa çöpü çekiyorsun


4/9/2002 İzmir

GİDİŞ O GİDİŞ

“İyiler cennete gider evladım “ derdi
Ben küçükken annem

Sonra ben büyüdüm
“İyiler Cinnete Gider” oldu
Sonra ben gene büyüdüm
Şimdilerde “İyiler nereye gider?”
Annem hatırlamıyor

Şimdilerde annem Alzheimer

Şimdilerde sorunun soruluş şekli değişti:
“Sahi nereye gitti ki bu iyiler?”

Şimdilerde nerdesin anne?



22/9/2002 Kadıköy


2000'DEN BU YANA YAZILAN
CİHAN DEMİRCİ ŞİİRLERİNDEN...

1985'te yayınladığım ilk şiir kitabım "Çıkışlar Arka Kapıdan"dan ve 1999'da yayınladığım "Sazan Mevsimi" adlı ikinci şiir kitabımdan aşağıda sizlere çeşitli örnekler verdim... Şimdi ise henüz kitaplaşmamış, çoğunluğu daha hiçbir yerde yayınlanmamış, 2000'den bu yana yazdığım şiirlere geldi sıra... 2000'lerle birlikte yaşadığım bitmek bilmez üzüntüler ve acılar nedeniyle, mizahın sırtına giderek hüznün de epeyce bindiği şiirler bunlar... Dediğim gibi, daha önce sadece birkaç tanesini "Damdaki Mizahçı" adlı blogumda ve bir-iki edebiyat dergisinde yayınladığım bu şiirleri, bir kaç istisna dışında, nerdeyse tamamına yakınını ilk kez "ŞİİRZOFREN" adlı bu şiir blogumda yayınlıyorum... Sizden ricam, kaynak göstermeden, isim belirtmeden kullanmaya kalkmamanız...Bu inceliği göstermeyeceklerin zaten bu blogu ziyaret edeceğine de pek inanmıyorum...

Neyse, gene lafı uzattık, artık biz susalım 2000'den bu yana yazdığım şiirlerden, sizler için seçtiklerim konuşsun...


RİTMOJEN

Diyorlar ki
Nasıl dayanıyorsun
Hayatın bu temposuna

Gülüyorum
Cevap veriyorum
Hem de tempo tutarak
Ne de olsa
Ritm duygum var benim


28/1/2000 Kadıköy




İZİNLİ ŞİİR

İzne çıkıyorum demiştin bana
Uzaklara vurmuş gölgen
Öyle demiyor ama

Bilseydim izin vermezdim sana
Hüzne çıkıyormuşsun meğer


14/6/2000 Kadıköy
RAKI-YORUM

Seni mi bırakamıyorum
Rakıyı mı?
Seni rakıyorum
Rakıyı bırakamıyorum

Şimdilerde hep sana içip
Sana olan hakkımı yakıyorum

5/8/2000 Moda




ÖMRÜMÜN FİLTRESİ

Fazlası hep üzdü
Hep öksürttü beni
O yüzden birer birer
Azalttım dostlarımı



29/11/2000 Kadıköy

VASİYET VAZİYETİ

Ne olur yaşarken anlayın da değerimi
Büyük sanatçı olmak zorunda bırakmayın beni


1/12/2000 Kadıköy

VEBALLY

Ana rahminden düşmüş
Bir tinerin kokusunda
Kendinden geçmiş bu şehir
Hiçbir işkembecide
Ayılamayacaktır

O çocuk ki kelle paçana yapışacaktır
Anlamadığı bir dildeki sabah ezanında
Damardan tuzluya patlayacaktır
Yitik spermlerin hesapsız vebali
Sen de koklayacaksın işte o an bir bally

Bu şehir asla uyanmayacak
Bu insanlar da
Sahi hemşerim memleket nere?
Bu şehir ki bu şehir
Tekerlek üstü filan da değil
Binlerce kelek üstünde
Jileti çoktan kesilmiştir bir kere


17/5/2000 (Beyoğlu-sabaha karşı)

RİYALAR ÜLKESİ

Bir riyalar ülkesine düştü ömrümüz
Çıngıraklı yalanlar besledik koynumuzda
Çok uyanıktık
Ama hep aldatıldık
Hep kandırıldık
Hep dolandırıldık

Hayata düşüp düşüp yalana sarıldık
Özümüz sözlerimizde boğuldu
Sözlerimiz hep yollarda kaldı
Riyalar ülkesinde Pollyanna bastık tarağa
Karakter dediğin oyunculukta kaldı
Doğruluk cetvelle çizilebilir oldu sadece

Çok uyanıktık
Ama hep ikiyüzlüydük
Hep sahtekardık
Hep inançsızdık

Bir riyalar ülkesine düştü ömrümüz
Uyumuyorduk asla
Pek uyanıktık
Düşlerimizi unutup
Uyanık halde riyalar gördük her gece

Pek uyanıktık
O yüzden
Riyadan çok geç olsa bile
Zaten uyanamazdık


6/12/2000 Kadıköy

HESAPLI ŞİİR

Sevgilim
Ben sevdim mi
Bir oturuşta severim
Ben sevdim mi
İştahım artar yerim
Ben sevdim mi
Hesabı hep kendim öderim


12/8/2000 Ortaköy


29 Ağustos 2007 Çarşamba

SAZAN MEVSİMİ'NDEN
CİHAN DEMİRCİ ŞİİRLERİ

"Mevsiminden önce yazılan bu kitap, hala inatla sazan olmamakta direnenlere adanmıştır…" diyerek başlayan "SAZAN MEVSİMİ" adlı şiir kitabım 1999 yılında yayınlanmıştı...

Kitabın önsözünün son bölümünde şunları yazmışım:
"... Evet , sevgili okurum işte böylesine bir “SAZAN MEVSİMİ”nde karşı karşıyayız gene seninle… 1985’te henüz 22 yaşındayken yayınlanan ilk kitabım “ÇIKIŞLAR ARKA KAPIDAN” dan tam 14 yıl sonra ikinci kez bir şiir kitabıyla karşına geliyorum…
Günümüzün sazanlaşan toplumunda , hicve ve yergiye dayalı o köklü şiir geleneğimizin de ne yazık ki yokolup gittiğini görüyoruz üzülerek… Üstelik hicvin ve yerginin en ağırının yapılmasının gerekli olduğu bir dönemde Şair Eşref’lerden , Neyzen’lerden, Ümit Yaşar Oğuzcan’lara uzanmış o köklü hiciv geleneğinin yerinde de yeller esiyor… Toplumsal olamadan bireyselliği keşfeden insanımız doğal olarak siyasal , toplumsal ve eleştirel olan herşeyden öcü görmüş gibi uzak durarak ayaküstü bireyseliğe sığınıyor ve bir süre de bu şekilde “sazan” olmayı sürdürüyor artık… Bu nedenle mizahın olmazsa olmaz olan , o “muhalif olma tavrı” da eriyip gidiyor pek çok güzellik gibi… Ve tabii bu süreçte kendi bireyselliğine sığınarak yaşamaya çalışan insanımız da , bireysel yaşamdan öteye bir yol arama kaygısı olmayan zamane stand-up’çılarının sabun köpüğü mizahına tutunmaya çalışıyor bir yandan…

İlk taşlama şiirlerim 1980 yılında Gırgır dergisinde yayınlandığında hece ölçüsüne dayalı dörtlüklerle başlamıştım yola… Sonrasında kafiye tanımayan bir serbest ölçüde bulduk kendimizi… Bugün gelinen noktada ise mizahı daha da güçlü kılan o “hüzün” öğesi kendini serbest dizelerimin içersinde fazlasıyla hissettirmektedir…

Taşlama-hiciv-yergi özellikleri taşısa da absürt yanını da eksik etmemeye çalışan ama sonuçta hepsinin özeti olarak her daim “mizah duygusu” ağır basan 110 şiirimle birazdan mevsimsiz gelen bir mevsime dalacaksınız… Göreceksiniz ki bu hain sazan mevsiminde ince giysen , pardon , yani ince düşünsen olmaz , kalın düşünsen bu da gerçek bir mizahçıya yakışmaz… Tabii ki aslında en güzeli , insanın başta insan olma dengesini bozan , bu zamansız mevsimden bir an önce kurtulabilmesidir… Hedef doğanın ve insanın bozulan dengesi öncesindeki o güzelim dört mevsime yeniden geri dönebilmektir... İlkbahar , yaz , sonbahar , kış kreasyonları olmadan sadece bir tek sazan mevsimiyle geçmez ki bir ömür!..

Öncelikle mizahçı olan bendeniz, olsa olsa bir mizah şairi olarak, ince yergilerin ve taşı gediğine koyan şiirsel bir üslubun denemecisi görmekteyim kendimi…İnce yergilerin, akılda kalıcı lakin parmağı da göze sokmayan mesajlarını sunuyorum bir kez daha sizlere… Bu kitapta birkaç istisna hariç , ağırlıklı olarak 1995-1999 yılları arasında yazılmış şiirler bulacaksınız…

İnsan zekasına parlak ışıltılar bırakmaya çalışan , hayat gözlemcisi bir mizah şairi olarak , bütün derdim insanımın bir “sazan” gibi değil , “insan” gibi bir yaşam sürebilmesidir…

İçinde bulunduğumuz “SAZAN MEVSİMİ” nin uzun ya da kısa sürmesi gene bize bağlıdır… Akıntıya karşı ve ayının midesine doğru sürüklenmeyi bıraktığımız gün , elbet şiirlerimize bulaşan o “hüzün” illeti bile neşesini bulacaktır…İşte ben o güne ve ömrümün yeteceği ana dek sizlere mizahçı önsezimle ve mizahçı duyarlılığımla yazmayı , herşeye inat sürdüreceğim…

“SAZAN MEVSİMİ”nizin çoğu şiirlerim kadar kısa sürmesi ve artık akıntıya karşı yüzmeyeceğiniz o güzel günlerin özlemi ve dileğiyle… "

Önsözü böyle diyerek bitirsem de "SAZAN MEVSİMİ" 2007'lerde bırakın bitmeyi, küresel bir fırtınaya dönüşerek sürüyor dünya üzerinde...

Şimdi "SAZAN MEVSİMİ"nden seçtiğim şiir örneklerini size sunuyorum... Bu şiirler 1995-1999 arasında yazılmış şiirlerdir...


SAZAN MEVSİMİ

Sanki ömrün sonbaharındasın
Sanki oksijen israfı ömrün
Gözlerin donuk, bakışların sabit
Sanki mevsimin hazan

Sanki hep aldatılmaktan yanasın
Sanki yaşamınla dalga geçmekte ölümün
Ellerin ürkek, yüreğin titrek
Sanki mevsimin hazan

Böyle yaprak yaprak
Düştükçe herşeye
Bil ki sevgili halkım
Artık mevsimin sazan…

12/8/1997 KADIKÖY




SAZAN MEVSİMİ-2

Önce insanlar sapıttı
Sonra mevsimler

Bakıyorsun
Yaz ortasında sazan
Kış ortasında sazan
Hazan dersen zaten sazan

Ne kazık yiyeceğini şaşırıyor insan

25/12/1997 KADIKÖY
YALPAZAN

Senin yalnızlığın bile
Sahte canım
Güneşe tutunca seni
Arkanda bir sürü insan

Seni
Yalpazan seni…

22/7/1997 KADIKÖY
DÖRTTE DÖRT

Tam dört elle sarılırsın ki
Sen hayata
Dört kolluyla sarılır
Hayat sana


7/3/1996 BAHARİYE
DRAKULA MENSUCAT

Sen ki
Karpatların karanlık Prensi
Sen ki
Kan içicilerin kontu
Sen ki
Transilvanyanın korkulu rüyası
Vampirlerin kan piri
Sen ki Kont Drakula;
Topla artık tarağını,kan tasını
Yürrü be koçum
Anca gidersin ansızın
Çünkü bu dünya
Artık KANSIZIN!..


19/10/1998 KADIKÖY
SIKI SORU

Zaten ömür dediğin
Sıkıntıya karşı
Yürek çekmek
Değil mi?


1/5/1997 İZMİR
TERSİ-MERSİ

Herkes tersine gidince
Bundan sıkılan mizahçı
Bu kez onların tersine gider
Ve herşeyi bırakıp artık Mersin’e gider


15/9/1997 KADIKÖY
VÜCUDA GELİŞ

Yaz aşkı yağıyor gökten
Sanki kalp delinmiş gibi
Sanki kalp delik, duygu delik

Aşkı yeniden yazmamız için
Vücutlarımızı açtık birbirimize

Silikon fırtınası her ten

Yorgan gitti, aşk bitti
Hayvansa hala terli
Her aşk fazladan bir organ nakli

Üstümdekileri çıkardım lakin sizi çıkaramadım
Sahi hangi yataktan tanışıyoruz biz?

Adını bile sormadığım
Vücuda gelen vücut
Yaz aşkı
Aşkı yaz bir kenara da unutma
Ya da yatakta duvara bir çizgi daha çek;

Dipnot: Uzun aşkın kısası;
ARTIK HERŞEYİN BİR BEDENİ VAR…



21/4/1998 MARMARİS
SE SOİR

Paris beş harfli
Gece ise dört
Paris geceye 5-4 galip…


2/1/1992 PARİS
ALKOLMETRE

Bir sarhoş adamım
Bilir misiniz ki
Nedir üzüldüğüm

Beni kulllananlar
Hep alkollü kullandılar…


2/9/1997 İZMİR
HÜZNÜ KURUNTU

Hüznünde kabul gördüm bu kentin
Tüllerimden geçti hep
Kapkalın bir perde

Fakat senin göz pınarların da bire on verdi
Sen ağla canım
Açılırsın

Benimkisi de hüznü kuruntu işte

Hayatın hesabı gelmeden masaya
Ben derim ki hüznümün dublesine;
“Sığ rakılardan nefret ederim ,
O halde içelim açılalım…”

Hey kıyıdakiler;
“Sığlığınıza canım…”


3/10/1996 TARABYA
HATIRASI İSTANBUL

Benim okuduğum ilkokulda
Önlük giyme zorunluluğu yoktu
Bu yüzden olmadı hiç
Siyah önlüklü bir fotoğrafım

Çocuktum
Ama biliyordum ki
Henüz üstümde olmasa da
Arkamdaydı İstanbul

Ve arkamda
Hatırası siyah olan bir şehir vardı


6/10/1996 KADIKÖY
ŞİİRZOFREN-1

Geldim…
Gördüm…
GELDİLER!..


25/7/1994 BAHARİYE

ŞİİRZOFREN-2

Önce kaçırıyorum keçileri
Lakin onlar da atlıyor çitleri
Sonra koyun sayanlardan bir farkım kalmıyor
Keçileri kaçırdığıma yanıyorum
Bu kez keçileri sayarken
Uyuyup kalıyorum


27/12/1995 MODA

ŞİİRZOFREN-3

Ben delirium
Sen deliriun
O deliriyor…

Biz paranoyak sitesi sakinleri
Siz depresif panik
Onlar agresif nanik…

Bilir misiniz ki;
Kaç koli melankoli yakalandı bu gece şehirde
Benim nosyonum halüsinasyon
Son kozum psikoz

Senin sendromun ne ki?

Bu şehir benim fobim
Nöropatim, şizoidim , manim
Uçuşur tanılar konar üstüme
Bitmez ömr-ü terapim

İyi bak bu frenler şizofren
Bu şiir buradan çatlar
Bu toplum birgün elbet psikopatlar

6/2/1995 BAHARİYE

HUMOR SAPİENS

Bir insanlık suçlusuydu
Lakin kimse birşey yapamazdı ona
Zira çoktandır
İnsanlık yapmak suç olmuştu

Sapiens yerinden homurdanıyor
Erectus desen sus pus
Ve insan döndü aslına

Bir mağaradan naklen yayındayız
Karşımızda: Homo Kelekus…


26/5/1998 KADIKÖY

EKSİK OLMA

Önce malzemesinden çaldık binaların
Demirinden, kumundan, çimentosundan
Sonra malzemesinden çaldık insanın
Dürüstlüğünden, temizliğinden, onurundan

Her sallantı sonrasında
Kendi kendime sorarım;
Şimdi binalar mı insanların,
Yoksa insanlık mı binaların altında kaldı?


28/6/1998 KADIKÖY

SUAVİ BABA

Üsküdar’da kanun çalmış gençliğinde
Karagöz oynatmış bir halkevinde
Hayatın bütün Hacivat’larına inat

Tüfek haricinde bizi “Saçma” yla vuran
Absürde atılan ilk kurşun olmuş o
Hem hayat bu kadar saçma değilken

Bir sarı vosvosu varmış tekleyen
Üstelik ona daha onca kazık atmayı bekleyen

Dalgasını geçmiş derin sularda
Şakacıktan yaşayıp gitmiş
Lakin adam sahi

“Babana bile güvenmeyeceksin” çağının tam ortasında
Belki de olmadığı için elinde fötr bir şapka
O şimdi unutulmuş bir “Baba”

Yaptıkları çok da “Saçma”ydı ama
Biz güvenmiştik gene de ona

O belki bize gelen ilk komik celpti
O belki dururken bile güldüren bir kalpti

Saçması bol olsun
Türbesi absürd
Çünkü o “Suavi Baba”
O Suavi Süalp’ti…


14/4/1994 BAHARİYE

ŞIPSICAK

Adam sıcaktı
Kadın ondan sıcak

Desene ey yatak;
Sıcaklar bu gece de
Hem senin
Hem de mevsim normallerinin üzerinde olacak


29/8/1997 İZMİR

TELEKUTU

Bir uçak düştü
Kaldı geriye
Kara kutusu…

Bir toplum düştü
Kaldı geriye
Aptal kutusu…


17/12/1998 MARMARİS

HER KİŞİ NİYETİNE

Ağlayarak değil
Gülerek dünyaya gelseydi her kişi
Ne kolay olurdu o zaman
Mizahçının işi…


20/9/1995 ERENKÖY

HAYATIN MATEMATİĞİ

İçi yarı yarıya dolu bir havuzun yarıçapına atladım
Üstelik elimde tanesi 25 kuruşa alınmış
18 adet yumurta vardı
Annemin verdiği cevizlerin de
Dörtte üçünü yemeyi unutmadım…

Sonra ne havuz kaldı , ne ceviz, ne de yumurta
Gördüm ki Matematik dersi
Hayatın aslında tam tersi
Hayat Bilgisi bile hayata yetmiyor
İnsan havuzun yarıçapını bilse de
Kendi çapını bilmedikçe
Hesapları asla tutmuyor…


24/3/1995 BAHARİYE

KLİP KUŞAĞI

İçinden klip geçen bir kuşak
Elbette herşeyi ama herşeyi
Bir klip kadar kısa yaşayacak…


28/5/1998 KALAMIŞ

AZİZ BİR USTAYA

Keltepe’de oturduk bir Haziran günü Aziz ustayla
İzmit cehennem sıcağıyken aşağıda
Püfür püfür esen ağaçların altında
Biz gene de yanıyorduk
Sivas’tan kalma bir sıcakla

Keltepe estikçe esiyordu
Konuştukça Aziz usta
Mizah bir kez daha
Amansız rakibi hüzne yenik düşüyordu
Sevdiğinden kızgındı aslında halkına
Az bile demişti fazlası olan aptallıklara

Keltepe’den aşağılara daldı bir an gözleri
“Mizahın işi çok zor artık” oldu sözleri

Ateşler içindeydi o gün Keltepe’de
Ve bakışlarıyla “ben gidiyorum” der gibiydi

Aradan sadece 17 gün geçti
Çekti gitti ateş gibi sıcak bir Çeşme gecesinde

Duyduğum anda gidişini
Sivas’tan kalma hain bir sıcak sardı içimi
Açtım bütün pencereleri
Ve bağırdım çığlık çığlığa niye:
“Artık aptal bile değiliz” diye

Mezarında güller kalmadı Sivas’tan
Aklımızı yaksın ki bu ateş
Küller bize kaldı
Burası kesin
Bizleri sorarsan
Aptallığın da ötesindeyiz artık
Sevgili Aziz Nesin…



6/7/1995 KADIKÖY

YAŞAM SEN NESİN?

Ölümü sevdiğimiz kadar
Keşke yaşamı da sevebilsek

Bunu başarabilseydik
Mezarı bilinmesin
İster miydi hiç
Aziz Nesin…


10/7/1995 KADIKÖY


KEFEN HELVA

Bak bu geçen benim cenazem
İçinde kaldı ömrüm
Hayat beni yaşadı
İçimde kaldı ölüm

Hadi ben öldüm
Peki siz hayatta mısınız sanki
Benim ölü yaşayan
Ey cemaat-i ömrüm?


8/11/1998 KADIKÖY

GÖRÜŞ GÜNÜ

İlk görüşte aşka inanırım
Çünkü bilenler bilir
İkinci görüş hiç olmayabilir


3/1/1998 İZMİR

DEPRESİF KÖFTE


Depresif bir köfteyim ben
Cinnetim sulu, ceddim ızgara
Patateslerim manik tava
Abime çek bir paranoya salata
Ailem Tele-vole kıvamında
3. sayfadan ellerinizi keserler

Ve ben yıkılmadım ayakta işiyorum
Üstelik ayakta işerken
Sitendap bile yapabiliyorum

Hayatım zaten kararmış
Siyah tişörte para vermeme gerek yok

Hem kel hem köfteyim
Zap yaparım, göz çıkarırım
Terliksi hayvanımın tekini fırlattım
Şizofren bir köpek kumandamı getirdi

Bolca kekik dökün üstüme
Kırmızı biberi de eksik etmeyin

Depresif bir köfteyim ben
Yeni yayın dönemlerinizde de
Limonlu piyazlarınızla
Sirkeli Reha’larınızla yiyin beni

Sayenizde bir bavul cinayetidir ömrüm
Depresif bir köfteydim ben
Bir parçamı İnegöl’e ,
Bir parçamı Tekirdağ’a ,
Bir parçamı Adapazarı’na ,
Bir parçamı da Sultanahmet’e gömün…


9/12/1998 BOSTANCI

EXİT AİLESİ

Dayısı şofben zehirlenmesinden gitti
Amcası tüpgaz patlamasından
Teyzesi çığ faciasından
Halası kömür sobasından

Kuzeni doğalgazdan
Yeğeni trafik kazasından
Ninesi İSKİ çukurundan
Dedesi emekli maaşı kuyruğundan

Abisi elektrik kontağından
Kardeşi sele kapılmaktan
Ablası hatalı tedaviden
Sevgilisi yanlış iğneden
Annesi hastanede ihmalden…

Ve birgün bir kamyon girdi evlerine
O da kamyonun altında kalmıştı ki
Bunu gören yaşlı babası ailenin finalinde
Adeta bir devrim yapıp da gitti

Geçirdi “normal” bir kalp krizi
İnanın çok şaşırttı bu durum hepimizi…


13/11/1998 KADIKÖY

AŞKIN CEBİ

İki eliyle birden sarılıp da
Asla kucaklayamadı onu
Ne de olsa
Bir elinde hep
Cep telefonu


18/8/1998 KADIKÖY

YENİ YAŞAMA DÖNEMİ

Televizyonu açmıyorum dünden beri
Biliyorum çok zor ama
Yeniden yaşamayı deneyeceğim galiba


4/8/1998 BAYRAMOĞLU

SİHİRSİZ ŞİİR

Rüyadan uyan
Dikkatlice bak
Ak sakallı ihtiyarın elindeki değnek
Sihirli filan değil

Birinin doğruyu söylemesi gerek
O değnek
İki ucu boklu değnek


30/6/1996 KUZGUNCUK

FİKİR JİMNASTİĞİ

Sevgili Uğur Mumcu
Bırak bilgi sahibi olmayı , nerde?
Sahibi olmadan
Fikir sahibi olamayan
İnsanlar dolu
Şimdi her yerde…


19/9/1997 ESKİŞEHİR

ŞİİRMOSYON

Doğuyorsun
Yetmiyor
Belli ki sen artık
Doğumun yanında
Sadece bir promosyonsun


20/12/1995 KADIKÖY

ÇIKIŞLAR ARGO KAPIDAN
ŞİİRLERİ


"Çıkışlar Arka Kapıdan" adlı şiir kitabımın 2. ve 3. basımlarında ilk basımı 1985'te yapılan bu kitabı baştan aşağı elden geçirip 1985-1995 yılları arasında yazdığım şiirleri de eklemiştim...Bu bölümde sizlere kitaba "ÇIKIŞLAR ARGO KAPIDAN" adıyla eklediğim 1985-1995 arası yazılmış Cihan Demirci şiirlerinden örnekler sunuyorum...




TAK TAK TAK

Hayır
Kapı çalmadı
Sadece
Canıma “tak” dedi yaşam


SIRÇA KUŞU

Elinde bir sırça kalem
Gazeteci-yazar zat-ı muhterem
Her sabah
Kalem kırılır
Sütun içinde kalır



BURASI YÜKLÜCE

O kadar insanın
Yükünü taşıdı
Hayatı boyunca

Biraz geç varıldı farkına
Meğerse
Hırsızmış aslında



ALAŞAĞI KARANLIK KUŞAĞI

Karanlık odaya girdiğini sandı
Fotoğraf banyo edecekti aklı sıra
Farkında bile değildi
Oysa ülkenin karanlığıydı girdiği

Önce insanlar yandı
Sonra da makinedeki film



SİVASTOPAL

N’olur söyleyin doktor
Yakılacak mıyım?



SABAHA ÇIKMAZ ŞİİR

Sarhoş
Akşamdan kalmış
Sabah olur ayılır

Gerici
Geceden kalmış
Sabah olur karanlıktır



AYBABA

Bu kadar çok çocuğun
Doğduğu bir şehirde
Bu sabah
Akraba evliliğinden olsa gerek
Ay doğdu birdenbire



BAŞKENTİMİZ EĞRİDİR

Yanlışlar az önce
Bir doğruyu daha götürdüler
Bu elimizde kalan son doğruydu
İşin doğrusu
Kalmadı artık doğrusu
Eğriye eğri
Doğruya da eğri
Bundan böylesi



CLOSED

Evet sen
Azmasına azmışsın ama
Fermuarlar kapanmıştır
Bu saatte
Bu şehirde



PERSMETRE

Perspektif kurallarına
Aykırı sevgilim benim
En uzaktayken bile
En yakın hep gözüme



GUBARAK GUBARAK

Rahmetli dedesi
Düz ovada avlanmıştı
Oysa bir şehir kekliği
Çantada keklik



RİNGLERİN AKŞAMI

Bu otobüs
Gözümün önünden
Geçmesi gereken
Hayatımdan geçer mi
Şoför bey?



BUNEBU

Çocuk kıza aşık
Kızsa bir zırdeli
Çocuk kızı eve kapattı
Şimdi sizce bu
Kontak kapatma mı?



SAYIKLA BİLİNCİM SAYIKLA

Geceden sayıkladık fasulyeyi
Bir heyelan yaşıyoruz
Vaka insanlık kayması
Heyulan!
Tabelayı da gözümüze soktular üstelik
“Dikkat hezeyan tehlikesi!”

Terli terli hezeyanlar içiyoruz
Her ömür
Nerdesin anne?



YAŞIYORUM

Bak kardeş
Bu nefes
Benim nefesim
Hayata yakinim olur



SİNE-İ MASKOP

Işık’lar sönünce
Bir Ayhan vakti
Siyah-beyaz bir film düşer içime
Turist Ömer selam durur
Sadri’ni bilemediğim günlerim için
Bugünler için sakladığım yemekleri yer
Bir köşede
Aşçıdır aslında Necdet Tosun
Benim fabrikatörümün gönlü zengindi
Adı Hulusi
Esas kızım Belgin bakar uzaktan
Kirpikler uçuşur gök perdede
Türkan Sultan bakarken yasalarıyla camdan
Sen gazla şoför Nebahat abla, gazla
Bir cin çıkar Aleaddin’in sihirli projeksiyonundan
Ve der ki: “Adile benden ne dilersen?”
Bir kahkaha dilerim uzun metraj
Sorarım ne var, Nubar yok
Cevat veriyorum, üstelik Kurtuluş
Paris Yılmaz Güney’e mi düşer usta
Alla-Turkam, giden ömrüm, jeneriğim
Bunca rengi kaldıramaz
Benim siyah-beyaz hüznüm
Ve birden bir Vahi iner perdeden
Sonsuza dek
Mualla Sürer bu film
...
Siyah-beyaz /En büyük Yeşilçam!



KAPI DUVAR

“Ali Ayşe’yi seviyor” yazardı
Çocukluğumun duvarlarında
Yıl 1995’tir
Elimde bir gazete:
“Ali Ayşe’yi satarken yakalandı!”



GİBİSİ VAR MI?

Hep “gibi” yaptık
Saat beş gibiydi
Ama hiç beş olmadı
Erkek
Erkek gibiydi
Kadın gibiydi kadın
Çocuğunun gibisini göstertti bir baba

Hep gibi yaptık
Onlardan biri gibiydik

Gibi tuttu ömrümüzün
Gibi kaldık gibi

Hiç kendimiz olmadık ki

-Ne gibi?



ATTAYMİZİT

Zamanı bile çalan insanoğlu
Söyle
Saat kapkaç?



BÂB-I BELİRSİZ

İkitelli’de yatıyor
Boylu boyunca
Üstüne de gazete örtmüşler

Kaldırıp gazeteleri baktım
Altından gene gazete çıktı

O halde
Bu defa
Ölen “Basın”
-Evet “Basın”

E ne diyelim dostum
“Basın” sağolsun!

ÇIKIŞLAR ARGO KAPIDAN

Kaldık mı dallama zamanlara
Bu martaval gecelerde
Ay bile dandik doğar
Zoka salatası gelir sofraya

Anasonun sonunu anlatıp
Heyecanını kaçırır biri...





















ÇIKIŞLAR ARKA KAPIDAN'DAN
CİHAN DEMİRCİ ŞİİRLERİ...

İlk şiir kitabım "Çıkışlar Arka Kapıdan"ın üç ayrı basımının kapakları...


Şimdi sizlere, ilk basımı 1985'te, daha sonraki basımları 1995 ve 1996'da yapılan "ÇIKIŞLAR ARKA KAPIDAN" adlı şiir kitabından seçtiğim Cihan Demirci şiirlerinden bir seçki sunuyorum... Aşağıda okuyacağınız şiirlerin 1980-1985 arası yazıldığını da sizlere anımsatayım...



YALNIZ BİR SORU
Bütün yalnızlar
Bir araya gelse
Kalabalık
Olur mu?
GÖRSEL ANLATIM

O kadar
Yoksulduk ki
Konuşacak
Bir şeyimiz bile yoktu
DEĞİŞİM

Sadrettin
Sen Çok değiştin
Adın bile Ahmet’ti
Senin

KAÇ BEDEN

İntiharı denedim
Üzerime olmadı
Yaşam hâlâ
Tam geliyor


GÜNÜMÜZ YAZARLARINA

En çok okunan yazar
Hamiline yazar

SÖYLEMESİ ZOR

Şu karşıda bir kuru dal
Dala konmuş kırk kartal
Kartal kalkar, dal tartar

Şu karşıda bir devlet dairesi
Maaşa kalmış kırk memur
Rüşvet kalkar, iş sarkar

DOĞUM-KONDU

Onikinci çocuk
Arabesk doğar
Yaşamla ilişkisi kesilir
Göbekten
Düzen
Düzine olur

RENK VERMEDEN

Kırmızı da yakışmış
Sana İhsan
Beyaz şarabı
Bıraktın anlaşılan

ÇELİŞKİ

Korkuyorum
Çok korkuyorum
Bana yardım et
Alfred Hitchcock

AŞKIMIZDAN UFAK BİR AYRINTI

Yağmur hafif hafir
Yağarken üzerimize
Islanan dudaklarımız birleşti
Sonra ne mi oldu
Dolmuşlar taksi oldu

ARZ-TALEP

Benden şefkat mi istiyorsun
Sevgi mi
Fakat biliyorsun
Ben tezgahtarım Mahmutpaşa’da
Ne alırsan yediyüzelli

BEŞ KELİMELİK OYUN

Sözleşmiş gibiydiler
Hep bir ağızdan
“Ne iş olsa yaparım abi”
Biri Hukuk mezunu
Biri İktisat
Biri liseden terk
Biri Kimya bitirmiş
Biri Akademili
Hepsinin ortaktı dili:
“Ne iş olsa yaparım abi”

...VE DİĞERLERİ

Ayla, Leyla, Necla, Süheyla
Ve diğerleri
Beklediler hep
Beyaz atlı prensleri
Ayla, Leyla, Necla, Süheyla
Ve diğerleri
Geriliydi, saklıydı, gizliydi
Tüm sevgileri
Ayla, Leyla, Necla, Süheyla
Ve diğerleri
Ne oynadıkları at geldi
Ne de atlıydı prensleri
Ayla, Leyla, Necla, Süheyla
Ve diğerleri
Sevgiyle altılı oynarken
Evde kaldı kendileri

AYAKLAR YUKARI

Basamakların farkına
Vardığı gün insan
Aşağılarda kalamaz
Yukarı çıkmalı
Hep yukarı
Daha yukarı
Daha yukarı
Daha yukarı
Ve en sonunda
Çizmeden yukarı

ÖDÜNÇ

Hanife teyze
Gece vakti
Rahatsız ettim
Bizde kalmamış da
Kızınızı
İsteyecektim

GÖREBİLMEK

Ooooo beyim
Bakıyorum
Altında
Bir çapanoğlu

HANGİ HESAP

İki kere iki
Niçin beş etmesin öğretmenim
Bu devirde yapılan
Hangi hesap tuttu ki
Siz söyleyin

PARANOYAK ŞİİR

Gidişler paralı
Gelişler paralı
Oturuşlar paralı
Kalkışlar paralı
Okuyuşlar paralı
Bakışlar paralı
Duruşlar paralı
Karışlar paralı
Eğer olmazsak daha oralı
Yakındır
“Allah versin” paralı

T CETVELİ

T cetvelimi vurdular
İçimdeki kuşu
Gençliğimi

Pencüseler sana ey Gençlik Kıraathanesi
Maça kızı aşık etsin kendine beni
İki mars bir oyuna
Gidiversin gençliğim

T cetvelimi vurdular
Vurdular da kanadımı kırdılar

Dikkat dikkat
Tüm diplomalar
Münasip bir yerlere...

BİRDİR BİR

Yalnız değilim
Bu sabah
Gene sis var

KOYUNLARDAN BİRİ KONUŞTU

Bir şeyler var
Ve ben farkındayım
Ne kötü Tanrım

TANIDIK DİZELER

Sizi daha önce
Görmüş müydüm
Yoksa
Bu şiiri mi tanıdım

ANDIMIZ

Türküm
Doğruyum
Çalışkanım
Yasağım

BİR VAPUR ÇIKIŞI

Okuması gerekirken
Okunmuş gazete toplayan çocuk
Al
Al topla
Okumuşluğumuzu

ANLAŞILMAK KORKUSU

Ne seviler
Korkutur beni
Ne titrek imgeler
Ne de at kestaneleri
Senin korkun
Gizemli şairlerin korkusu
Senin korkun
Anlaşılmak korkusu

AR-GO HOME

Düzene bak yengen
Filme gel sinemaskop
Anafordan heavy-metalci
Ufalanmış arabeske karşı
Lüpçü olan ayırmaz
Hamburgeri kokoreçten
Toriği çalıştıran mangizi kapar
Dayısı olan köşelenir apar topar
Yengen düzende
Aynasızlık eniştendir
Alavere-dalavere
Ham hum şaralop
Namus kaşkavallık olmuş zıngadak
Katakulli piyaz görür
Pilaki olmuş çoğunluk
İmanım dolmaya gelir

Film ‘The End’ olur
Doğrusunu kim bulur

NE DİYEBİLİR

Dedim: Eğitim nedir?
Söyledi: YÖK YÖK
Dedim: Memnun musun?
Söyledi: YÖK YÖK
Dedim: Mezun musun?
Söyledi: YÖK YÖK
Dedim: İşin var mı?
Söyledi: YÖK YÖK
Dedim: Sen genç misin?
Söyledi: YÖK YÖK
Dedim: Allah rahmet eylesin
Söyledi: Helvamı yer misin?

NÜANS FARKI

Niçin içiyorum
Bir bilsem
Onun için içerim

GAYRİMEŞRU

Ne anası belliydi
Çocuğun
Ne babası
Bir tek amcası belli
O da
Sam amcası

ÇIKIŞLAR ARKA KAPIDAN

Aman dostum
Suya sabuna dokunma
Etliye sütlüye karışma
Çıtını çıkarma sakın
Kenarda köşede büzül
Hakkını arama
Gereksiz tarama
Yat-kalk-uyu
Hokus-sus
Pokus-pus
Ayran buz
Alaska-frigo

Dağılalım beyler
Konu dağılsın

Yaşayalım izlemeden görmeden
Yaşayalım okumadan duymadan

O halde buyrun
Çıkışlar arka kapıdan